Artırılmış Dünyanın Siborgları İçin Felsefe - Makale

Artırılmış Dünyanın Siborgları İçin Felsefe

Bu yazım ilk olarak Varlık dergisinin “Teknofetişizm” başlıklı Eylül 2024 sayısında yayınlandı. Hem daha fazla kişiye ulaşabilmesi hem de erişilebilir bir şekilde arşivlenmesi adına burada da yayınlıyorum.


Sabah uyandığımda kolumdaki saat bana gece boyunca nasıl uyuduğumu söylüyor ve gün içerisinde hem sağlığımla ilgili hem de etrafımda olan bitenlerle ilgili birçok farklı veriyi sunuyor. Elimdeki akıllı telefon ile dünyada olan bitenleri anında öğrenmem veya herhangi bir yerdeki arkadaşıma anında ulaşmam mümkün. Bu yazıyı yazdığım bilgisayar çoğu zaman ikinci bir hafıza görevi görüyor. Gözümdeki gözlükler sayesinde sağlıklı bir insan gibi görebiliyor, kullandığım ilaçlar ile bundan yüz yıl önce adı bile bilinmeyen sağlık sorunlarının önüne geçebiliyorum. Teknoloji sayesinde bir insan olarak kendi potansiyelimi geliştirmeye devam ediyorum.

Etrafımızdaki dünya da teknoloji ile giderek artırılmış ve gelişmiş bir hâl alıyor. Şu anda büyük şehirlerde yaşayabilmemizin en temel sebebi kurduğumuz büyük teknolojik altyapılar. Eğer elektrik hatları, kanalizasyon ve temiz su sistemleri, iletişim için kurduğumuz büyük sistemler olmasaydı insanlık olarak bu kadar büyük gruplar hâlinde yaşamamız mümkün olmayacaktı. Bu teknolojileri o kadar doğallaştırdık ki ancak bu sistemlerde bir sorun yaşayınca varlıklarını hatırlıyoruz.

Bu dijitalleşme ve teknolojik gelişme küresel çapta da kendisini gösteriyor. Bugün iklim krizinin sebep olduğu riskleri, ekosisteme verdiğimiz zararı ve bu zararları nasıl telafi edebileceğimizi görebiliyorsak bunu teknolojinin gelişimine ve dünyamızı anlamak için kullanabilmemize borçluyuz. Her ne kadar teknolojinin kontrolsüz gelişimi bu sorunların sebeplerinden biri olsa da aynı teknolojileri çözüme giden yolu bulmak için de kullanabiliyoruz.

Ve ekonomi, belki de ürettiğimiz en soyut ve kompleks sistemlerden birisi. Teknoloji onun da giderek daha dijital ve gelişmiş bir hâle bürünmesine neden oldu. Öyle bir noktaya geldik ki bugün içerisinde bulunduğumuz sistemi kapitalizm olarak tanımlamak bile yetersiz kalıyor. McKenzie Wark, Capital is Dead kitabında kapitalizmin öldüğünü ve dijitalleşmeyle birlikte vektöralizmin onun yerini almaya başladığını söylüyor. Wark, vektöralizmi tanımlarken onu ayırt eden en temel özellik olarak vektöralist sınıfın üretim araçlarını değil, bu araçların üzerinde çalıştığı yasal ve teknolojik protokolleri kontrol etmelerini gösteriyor. Günümüz ekonomisinin yapısı da vektöralist sınıfa yalnızca kapitalizmin sınırları içerisinde bir güç vermekle kalmıyor, aynı zamanda veri üretilen her alanı ekonominin bir parçası hâline getirmelerine imkân tanıyor.

Teknolojinin etkisi bu şekilde tarif edilince çok bariz gibi görünse de aslında kavramakta ve anlamlandırmakta en çok zorlandığımız sorunlardan birisi. Çoğu zaman yeni teknolojiler ve bunların sebep olduğu değişimler karşısında zorluk yaşamamız bu yeni teknolojilerin bizim için ne anlam ifade ettiğini, nasıl dönüşümlere sebep olabileceğini görmenin kolay bir şey olmamasından kaynaklanıyor. Çünkü insanlık ve toplumlar geliştikçe ortaya çıkan teknolojiler de gelişiyor ve bu kompleks sistem içerisinde tam olarak nereye koyacağımızdan emin olamıyoruz.

Yaşadığımız bu zorluğun bir adı da var: gelecek şoku. Alvin Toffler’ın Future Shock isimli kitabıyla hayatımıza giren bu kavram, yaşadığımız büyük değişiklikler karşısında kendimizi içerisinde bulduğumuz durumu gelecek şoku olarak tanımlıyor ve bunun nasıl tepkilere sebep olabildiğini anlatıyor. Özellikle yirminci yüzyıl ile gelecek şokunun sebebi olarak gösterebileceğimiz birçok olayın arkasında yeni teknolojilerin yattığını düşünürsek, günümüzde teknolojiye dair felsefi bir tartışmada bu kavramın önemli bir yer tutması kaçınılmaz bir hâl alıyor. Çünkü çoğu insan için yaşadıkları bu gelecek şokuna karşı verdikleri tepkiler onların teknolojiyle olan ilişkisini tanımlayan en önemli faktöre dönüşüyor.

Peki günümüzde gelecek şokunun sebepleri neler?

Artırılmış Dünyayı Kavramaya Çalışmak

Teknolojinin hayatımızda kapladığı alan ve etkisinin boyutu arttıkça onunla ilişkimiz de giderek daha yoğun bir hâl almaya başladı. Teknolojinin –özellikle de dijital teknolojilerin– sadece iyi veya kötü yanlarından ya da etkilerinden konuşmak artık pek de mümkün görünmüyor. Ya dünyayı tamamen değiştirecek bir teknolojiden ya da insanlığın tamamen sonunu getirecek bir teknolojiden bahsediyoruz. Teknolojiye karşı ya aşırı abartılı bir nefret duyuyoruz ya da onu bir arzu nesnesi gibi görüyoruz.1 Kullandığınız teknolojik aracın markası yüzünden başka birisiyle girdiğiniz tartışma iki futbol kulübünün holiganları arasındaki tartışmadan farksız olabiliyor.

Durum böyle olunca teknolojinin etkisini anlamaya ve onun dünyamızdaki yerini kavramaya dönük çabalarımız da genellikle bu uçlar arasında gidip geliyor. Bir yanda dünyanın tamamen teknolojiyle yeniden tasarlanacağına ve bunun her şeyi mükemmel hâle getireceğine dair sonsuz güvene sahip olanlar, diğer yanda ise bu dönüşümün hepimizin sonunu getireceğini düşünerek daha da muhafazakarlaşan bir kesim teknolojiye dair diyalogumuzun oksijenini tamamen tüketiyor.

Teknolojiye dair aşırı pozitif duruşu temsil edenlerin büyük bir kısmı genellikle her şeyin dijitalleşmesiyle birlikte mükemmel bir toplumu, dünyayı ve hatta mükemmel insanları yaratabileceğimizi savunuyor. Bu düşüncenin en önemli savunucularından olan Ray Kurzweil, teknolojik gelişme sayesinde her hastalığı çözebileceğimizi, hatta ölümün ortadan kalkıp zihinlerimizi bilgisayarlara yüklemenin bile mümkün olacağını söylüyor. Her ne kadar Kurzweil singularity adını verdiği bu kırılma noktasının geleceği tarihi sık sık erteliyor olsa da kendisinin bunun gerçekleştiğini göreceğine dair inancı sarsılmıyor.

Teknolojiye duyulan bu aşırı güven, yakın dönemde çok daha uç fikirlerin ortaya çıkmasına da sebep oldu. Timnit Gebru ve Émile P. Torres tarafından ortaya atılan TESCREAL kavramı2 bu yeni fikirlerin baş harflerinden oluşturuldu: transhumanism, Extropianism, singularitarianism, (modern) cosmism, Rationalism, Effective Altruism ve longtermism. Her bir felsefi yaklaşımın farklı alt kategorileri ve türevleri olsa da günümüzde teknoloji ve felsefe tartışmaları alanında oldukça aktif olan ve aynı zamanda Silikon Vadisi içerisinde de etki sahibi olan TESCREAL kitlesini diğerlerinden ayıran en önemli faktör bu fikirleri öjenik bir yaklaşımla savunup uygulamaya çalışıyor olmaları. Bu fikirleri benimseyen isimlerin büyük teknoloji şirketlerinde yönetici veya danışman olmaları ya da onların ciddiye alıp dinledikleri yazarlar olmaları da etki güçlerini önemli bir seviyede artırıyor.

Tekno-fetişizm tarafında durum teknolojiyi tanrının yerine koyma noktasına kadar gidebiliyorken, diğer tarafta teknolojinin ve dijitalleşmenin hayatımızdaki her sorunun kaynağı olduğunu savunan ve bu yüzden bu teknolojilerin durdurulması veya farklı yollarla kontrol altına alınması gerektiğini savunan birçok farklı grup var. 

Bu grup içerisinde daha popüler olan kesim genellikle teknolojinin bizim insanlığımıza zarar verdiğini, bu yüzden kontrol altına alınması gerektiğini savunuyor. Özellikle sosyal medya platformları ve internet üzerinden sıkça duymaya alışık olduğumuz bu argümanların temelinde dijital düalizm yatıyor.3 Dijital düalist yaklaşım interneti ve orada olanların “gerçek dünyanın” bir parçası olmadığını ve bu yüzden de bizim gerçekliğimize ve insanlığımıza zarar verebileceğine inanıyor. Her ne kadar günümüzde bu kadar net bir şekilde ifade edilmese de internetin ve dijital platformların gençleri yozlaştırdığı, toplumları bozduğu veya insanların beynini yıkayıp onların politik duruşlarını veya cinsel yönelimlerini değiştirdiğini iddia edenlerin iddialarının altında aynı fikrin yattığını görmek zor değil.

Bu daha korumacı ve muhafazakâr yaklaşımın daha da radikalleştiği noktalarda ise komplo teorileri ve radikal gruplarla karşı karşıya kalıyoruz. 2020 yılında COVID-19 ile 5G baz istasyonları arasında ilişki kuran komplo teorileri sonucunda birçok yerde baz istasyonu yakma girişimlerinin yaşanması bunun bir örneği. Genellikle teknoloji karşıtı argümanlar toplum içerisindeki muhafazakâr kitlelere daha cazip geldiği için bu komplo teorilerini kullanarak kendi propagandalarını yapmaya çalışan aşırı sağ gruplar dünyanın her yerinde gördüğümüz bir durum.

Siborg Bir Felsefeye Çağrı

Teknolojinin insanların, toplumların ve gezegenin üzerindeki dönüştürücü etkisini bu kadar yoğun bir şekilde hissettiğimiz ve geleceğimize dair birçok farklı sebepten dolayı kritik bir süreçten geçtiğimiz bu dönemde felsefenin daha aktif bir rol oynaması gerekiyor. Küresel çapta yaşadığımız gelecek şokuna ve çoklu krizlere karşı insanları uçlara savrulmaktan koruyacak ve hepimiz için daha iyi bir yolu çizmemize yardımcı olacak bir felsefeye ihtiyacımız var.

Bu felsefenin kilit kavramının siborg4 olması gerektiğini düşünüyorum. Günümüzde teknoloji ve insan arasındaki kompleks ve artık düalizm ile açıklanması mümkün olmayan ilişkiyi anlamak ve yorumlamak için Donna Haraway’den yardım almamız gerekiyor. Haraway’in 1985 yılında yayınladığı “A Cyborg Manifesto” isimli makalesi, teknoloji ve insan arasındaki ilişkinin nasıl bir yönde ilerlediğini ve bizim neden bu simbiyotik ilişkiyi reddetmek yerine benimsememiz gerektiğini net bir şekilde gösteriyor.

Bugün geldiğimiz noktada her türlü düalizmi reddeden ve insanı parçası olduğu sistemlerle bir bütün olarak görmemizi sağlayacak bir felsefeye olan ihtiyacımız giderek artıyor. Teknoloji ve insan, doğa ve insan diye ayırmayıp teknolojiyle insan, doğanın bir parçası olarak insan şeklinde düşünmemiz ve dünyayı bu çerçeveden anlamak için çabalamamız gerekiyor. İnsanı her şeyden soyutlayarak bir “saf insan” olarak anlamaya çalışmanın bizi getirdiği nokta karşımızda duruyor. Bu başarısız deneyden vazgeçip insanı “insandan daha fazlasıyla”5 birlikte anlamanın peşinde olan bir felsefe için çalışmalıyız.

Artık hepimiz Donna Haraway’in siborglarıyız ve bunu kabul ederek felsefe yapmamız gerekiyor. Eğer bunu yapmazsak ne kendimizi ne de teknolojiyi tam olarak anlamamız mümkün olacak. Kendimizi anlayamayacağız çünkü ürettiğimiz teknolojilerle birlikte evrimleşir ve dönüşürken onu reddedip saf bir insan arama çabası bizi gerçek cevaplardan, içerisinde yaşadığımız dünyadan uzaklaştıracak ya da ondan tamamen korkup korumacı bir sanrının içerisine düşmemize sebep olacak. 

Teknolojiyi de gerçekten anlayamayacağız çünkü onu insan dışında bir yere konumlandırdığımız andan itibaren her yeni teknolojinin içerisinde taşıdığı değerleri, onun hayatımıza nasıl gireceğini belirleyen ideolojileri görmezden gelmeye devam edeceğiz. Kendimizi teknolojiden yabancılaştırdıkça onunla olan ilişkimizi kendimiz için gereksiz derecede gizemli bir hâle getireceğiz. İçerisinde yaşadığımız sistemi anlamaktan uzaklaştıkça da teknolojiyi herkes için nasıl daha iyi hâle getirebiliriz sorusunu cevaplama şansımızı kendi ellerimizle geri tepmiş olacağız.

Belki siberpunk romanlarda okuduğumuz veya Matrix filmlerinde gördüğümüz bir dünyada değiliz ama teknolojiyle birlikte evrimleşerek geldiğimiz noktada hepimiz fazlasıyla siborglaştık. Eğer felsefenin amacı dünyayı anlamamıza ve yorumlamamıza yardımcı olmaksa, bunu bilinçsizce fetişleştirmek veya tamamen reddetmek bir çözüm değil. Siborgluğumuzu benimsememiz ve içerisinde yaşadığımız gezegenin hem sibernetik hem de organik sistemleriyle kendimizi bir bütün olarak gördüğümüz bir felsefe için çalışmamız gerekiyor. 


Kaynaklar

Chachra, D. (2023). How infrastructure works: Inside the systems that shape our world. Riverhead Books.

Franklin, U. (1990). The Real World of Technology. CBC Enterprises.

Haraway, D. (1991). “A Cyborg Manifesto”, in Simians, Cyborgs, and Women. New York: Routledge.

Toffler, A. (2022). Future Shock. Ballantine Books.

Voss, G. (2024). Systems Ultra: Making sense of technology in a complex world. Verso.

Wark, M. (2019). Capital is Dead. Verso.


Notlar

  1. Owens, J. (2021, Summer). TELL ME, DO YOU INTEND TO FUCK IT? Online Magazine. https://dirty-furniture.com/article/tell-me-do-you-intend-to-fuck-it/ ↩︎
  2. Gebru, T., & Torres, É. P. (2024). The TESCREAL bundle: Eugenics and the promise of utopia through artificial general intelligence. First Monday. https://doi.org/10.5210/fm.v29i4.13636 ↩︎
  3. Jurgenson, N. (2012). When Atoms Meet Bits: Social Media, the Mobile Web and Augmented Revolution. Future Internet, 4(1), 83–91. https://doi.org/10.3390/fi4010083 ↩︎
  4. Cyborg kavramı için ortak kabul görmüş bir Türkçe çeviri mevcut değil ancak kavramın cybernetic organism kelimelerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkışına sadık kalarak Türkçesinin de sibernetik organizmalar kelimelerinin birleştirilmesiyle Siborg olarak kullanılmasının uygun olacağını düşünüyorum. ↩︎
  5. Jain, A., & Andern, J. (2021, December 17). A More Than Human Manifesto. Superflux. https://superflux.in/index.php/a-more-than-human-manifesto/ ↩︎

Yorumlar

“Artırılmış Dünyanın Siborgları İçin Felsefe” için bir yanıt

  1. […] Güncelleme (25.12.2024): Eğer dergiyi alamadıysanız, yazımı artık Tuhaf Gelecek’te okuyabilirsiniz. […]

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.