Bir gün içerisinde ne kadar tasarımla etkileşime girdiğinizi hiç düşündünüz mü? Ya da “Keşke şunu başka türlü tasarlasalardı, öyle daha iyi olurdu” dediğiniz oldu mu? Peki bir şeyin tasarımının değişmesinin sizi ciddi anlamda etkilediği bir olay yaşadınız mı? Peki bunları düşünürken aslında bu konuların hayatımızda ne kadar ciddi bir yer kaplamaya başladığını fark ettiniz mi?
Bugün biraz tasarım ve tasarım-kurgu üzerine konuşacağız. Tuhaf Gelecek’ten merhaba!
Gündelik hayatımızın içerisinde bize sürekli müdahale eden gizli bir güç olduğu fikrine hiç kapıldınız mı? Birilerinin sizin nasıl davranacağınızı, bir şeyleri nasıl kullanacağınızı size sormadan belirlediği gibi mesela. Hayır, Tanrı’dan veya cinlerden değil; asıl gizli gücün yöneticileri olan tasarımcılardan bahsediyorum.
Biraz göz korkutucu bir giriş oldu ama aslında tasarımcılar çoğu zaman farkında olmadıkları bir gücü yönetiyorlar. Örneğin otobüsleri tasarlayanlar, onu nasıl kullanmamız gerektiğini belirliyorlar. Ya da yazı yazdığınız programı tasarlayanlar sizin nasıl en iyi şekilde yazı yazacağınızı belirliyor. Biz her ne kadar tasarımı daha çok moda, yüksek teknoloji veya mimariyle özdeşleştirsek de hayatımızın parçası olan hemen her şey birer tasarım ürünü. Ve bu tasarımlar, onu yaratan kişinin algısındaki ideale göre şekilleniyor çoğu zaman.
Bu kaçınılmaz bir şey elbette. Sonuçta bir şeylerin üretilebilmesi için, onu birilerinin hayal etmesi ve tasarlaması gerekiyor. Ancak asıl sorun bundan sonra başlıyor. Bu tasarımlar eğer kullanıcının kendisine göre düzenlemesine veya değişiklik yapmasına izin vermiyorsa bir dayatmaya dönüşme riskini de beraberinde getiriyor. Herkese aynı tecrübeyi dayatmak ve herkes için ideal olanın bu olduğunu iddia etmek gibi.
Örneğin bu yazıda detaylı bir şekilde anlatıldığı üzere Medium bunun oldukça iyi bir örneği. Medium’un iddiaları ve yaptıkları göz önünde bulundurulduğunda, tüm söyledikleri basit bir biçimde “Biz sizin için en iyi okuma ve yazma deneyiminin bu olduğunu iddia ediyoruz ve aksini düşünüyorsanız zevksizsiniz/eski kafalısınız” olarak kısaltılabiliyor. Eğer bu yaptığınız tasarımı pazarlamayı da iyi biliyorsanız, çoğunluğun sizinle aynı fikirde olmasını da sağlamak kolaylaşıyor.
Bunun gibi birçok örnek göstermek mümkün. Ancak burada önemli olan nokta, tasarımın hayatımızda ne kadar büyük bir etkiye sahip olabileceğini görmek. ‘Bizim için tasarlanan’ her şey, bize neyin doğru olduğunu söyler aslında. Bizim kullanmamız için tasarlanan her nesne, onunla ilgili ‘ideal etkileşim biçimini’ de beraberinde taşır, o şekilde kullanılmak konusunda kendisini dayatır. Aksini yapmaya çalışmak, o nesneyi sizin için daha faydalı olacak hâle getirmeyi denemek sizi sorunlu ya da marjinal yapar. Örneğin bilgisayarınızın çalışma şeklini beğenmeyip onu daha kullanışlı hâle getirmek isterseniz ya da bir sorununu fark edip ‘tasarımcı size izin vermediği hâlde’ düzeltirseniz hacker olursunuz.
Gelecek üzerine düşünürken tasarımdan kaçmak mümkün değil. Çünkü geleceğe dair bir şeyler söylerken aslında tasarımlarla da uğraşıyoruz. Kimi zaman kendi gelecek tasarımlarımızı, kimi zaman da başkalarının yarattıklarını önümüze alıyoruz ve bunlar üzerinden konuşuyoruz. Ancak kimi zaman gelecek üzerine düşünmek için bugün neler olduğuna bakmak yetmiyor. Geleceği kurgulamak, geleceğe dair tasarımlar yapmak gerekiyor. İşte bu noktada tasarım-kurgu (design-fiction) devreye giriyor.
Çok basit bir şekilde tasarım-kurguyu tanımlamak gerekirse “Gelecekte olabilecek, ortaya çıkabilecek ‘şeyleri’ tasarlamak ve bunları kurgusal bir zemine oturtmak” denilebilir. Bunu birçok farklı biçimde de gerçekleştirmek mümkün.
Örneğin yukarıdaki görsel, Near Future Laboratory’nin TBD Catalog’undan bir tasarım-kurgu örneği. Yarattıkları bu kataloğun tamamı bunun gibi “To Be Designed” projelerle dolu ve aslında yakın gelecekte ne gibi tasarımlarla etkileşim içerisinde olabileceğimizin güzel bir örneğini sunuyor bizlere. (Bu projenin bir diğer ilgi çekici yanı da gündelik şeylerle oldukça içli dışlı olması.)
Ya da Cory Doctorow’un “If Dishwashers Were iPhones” yazısına bakalım. Flash-fiction uzunluğunda bir tasarım-kurgu eseri ve bütün tasarım-kurgu eserlerinde olan iki önemli özelliği çok güzel bir biçimde sergiliyor. İlki, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin gelebileceği ‘tuhaf’ boyutlar, ikincisi de hâlihazırda yaşadığımız önemli bir sorunu daha açık hâle getirmek. Tasarım-kurguyu önemli bir araç hâline getiren özellikler yani.
Bir başka tasarım-kurgu örneği de Smart Pipe. Bu örneği diğerlerinden farklı kılan özellik ise tasarım-kurgu ile absürdün gücünü birleştirmesi ve sınırları zorlayarak tasarım-kurguda nasıl sonuçlara ulaşabileceğimizi göstermesi. Bu örnekte Internet of Things ve sosyal ağları bir araya getirip bunlarla sınırları zorlayan sanatçılar hem eğlenceli, hem de korkutucu bir tasarım-kurgu eseri yaratmışlar.
Gördüğümüz üzere tasarım-kurgu, tıpkı bilimkurgu gibi, birçok farklı biçimde karşımıza çıkabiliyor ve birçok farklı aracı kullanabiliyor. Ancak tasarım-kurguyu, tasarımdan veya reklamdan ayıran özelliği onun (kimi zaman istemeden) daha dürüst olması. Tasarım-kurgu bizlere bir grup insanın geleceğe dair hayallerini sunuyor, nasıl bir dünyada yaşamak istediklerini bize gösteriyor. Tasarım-kurguda kendinizi gizlemek için ne kadar çabalasanız da dünya görüşünüz çırılçıplak bir biçimde herkesin gözü önünde olacaktır. İdeolojileriniz, felsefi görüşünüz, nasıl bir algı biçimine sahip olduğunuz tasarım-kurgu ile herkese açık hâle gelmektedir. Ve başka tasarımların altında yatan fikirleri de tasarım-kurgu ile kazıp çıkarmak mümkündür.
Bu yüzden önümüzdeki bölümde tasarım-kurgu ile biraz daha içli dışlı olacağız ve bazı tasarım-kurgu örneklerini Tuhaf Gelecek’in otopsi masasına yatıracağız. Bakalım hangi tasarım-kurgular bizleri nereye götürecek?
BU HAFTANIN OKUMA ÖNERİLERİ
*Speaking in Code – K. Doran
*Drones: An Interview with Ingrid Burrington – B. Valentine
*How to Design the Future – J. Turney
Bir Cevap Yazın