İlk olarak Tuhaf Gelecek Bülten'de yayınladığım bu yazı, Tuhaf Gelecek Podcast'in 3. bölümü olan "Gözetim Kapitalizmi ve Sınırları" üzerine ek notları ve bölümde ele aldığımız kimi sorulara dair detayları içeriyor.
Gözetimin yeni teknolojilerle giderek hayatımızın daha normal bir parçası hâline gelmesi, aslında farkında olmadığımız birçok şeyin de normalleşmesine ve giderek geçmişte birer distopya olarak kabul edeceğimiz şeyleri kabullenmemize neden oluyor. Bunun en büyük sorumlusunun şirketler olmasının sebebi ise en temelde bunları bizler için iyi olabilecek ya da bizim faydamıza olan şeyler olarak görmemizi sağlayan taktiklerin birçoğunun onların ürünlerini pazarlama taktiklerinden geliyor olması.
Örneğin kişisel verilere bağlı olarak özelleştirme tekniğini ele alalım. Google ve Facebook gibi şirketlerin başlattığı ve sizden topladıkları verilere göre sizin “tecrübenizi özelleştiren” bu sistemler tamamen bize daha iyi bir hizmet verme iddiası ile bize tanıtıldı. Aradığımızı daha çabuk bulmamızı, gerçekten ilgilendiğimiz şeyleri görmemizi sağlayacağı söylendi. Ancak bunun arka planında aslında kendilerinin daha iyi reklam satması veya birçok şeyin de bizden gizleniyor olduğu gerçeği elbette dile getirilmedi. Şimdi ise benzer bir taktiğin Çin’de denendiği ve ülkede yaşayan insanların yaşam tecrübelerinin bu şekilde “özelleştirildiği” haberlerini okuyoruz.
Yüz tanıma teknolojileri de benzer bir normalleşme süreci ile hayatımıza girdi. Facebook, Google Photos ve daha birçok fotoğrafla ilgili şirket ve yazılım yüz ve nesne tanıma teknolojilerini bizlerin işini kolaylaştırmak için hayatımıza soktu ve şu anda yüzümüz belki de onlarca farklı şirketin veri tabanında yer alıyor. Bu sistemleri öyle normalleştirmiş durumdayız ki, şu anda havayolu şirketleri bile uçağa binmeden önce yüzünüzü tarama sistemlerini devlet veritabanları ile eşleştirerek kullanıyor ve Çin’de Uygur halkı sürekli bu teknoloji ile gözetleniyor. Hatta ABD bile aktivistlerin fotoğrafları ile “potansiyel tehlikeli insanlar” listesi oluşturup sistemlerinde birçok kişinin yüzünü saklıyor.
Tüm bunlar ve daha fazlası ile gözetim giderek hayatımızın normal bir parçası hâline geliyor ve şirketler sayesinde de bundan zevk almayı öğreniyoruz. Çünkü her geçen gün gözetim bizim özel hayatımızı tehdit eden bir şey olmaktan çıkartılıp “her şeyin bizim için özelleştirilmesi” şeklinde pazarlanıyor ve her türlü kolaylığa yatkın bir tür olarak bunu çok fazla sorgulamak istemiyoruz. Ancak bu gidişat kısa süre içerisinde hayatımızın özel hiçbir yanının kalmamasıyla da sonuçlanma potansiyeline sahip.
Peki bu noktada ne yapacağız? Daha doğrusu bu hayatımıza nasıl değişimler getirme potansiyeline sahip? Bir süre sonra CV Dazzle makyajlarıyla ve yansıtıcı kıyafetlerle sokakta gezen insanlar normalleşecek mi? Yoksa tüm bunlara karşı herhangi bir itirazın tamamen toplumdan dışlanmayla sonuçlanacağı bir yayılma mı bizi bekliyor? Tüm bunlara cevap vermek için henüz erken ama ikisi de oldukça yakın gelecekler.
Tüm bu meselenin özünde ise yine gözetim kapitalizminin bizim kişisel verilerimizin tanımını çok erkenden değiştirip bize bu tanımı sorgulama şansı vermemesi var. Kişisel verilerimizi bizim özelimiz olarak görme ve bunun nasıl potansiyelleri olabileceğini anlama şansı bulamadan şirketler bunu “big data” altında aslında boşa giden ama onlar için çok kullanışlı olabilecek şeyler olarak tanımladılar. Bunun bizim için yaratabileceği riskler ya da nasıl kötüye kullanılabileceği hiç konuşulmadı. Şimdi ise yalnızca bu veriyi toplayan şirketler değil; devletler, Palantir ve Cambridge Analytica gibi şirketler de verilerimizi bize karşı kullanıyor. Bizler kişisel verilerimizi sahiplenmedikçe de bu şekilde devam edecekler.
Bir Cevap Yazın